-Mauerpark
-Potsdamer Platz
-Brandenburg Kapısı
-Gendarmenmarkt
-Alexanderplatz
-Checkpoint Charlie
-Charlottenburg Sarayı
-Kauppatori (Market Square)
-Suomenlinna
-Senate Square (Senato Meydanı)
-Linnanmaki Amusement Park
-Helsinki Zoo
-Mannerheimintie (Mannerheim Street)
-Helsinki Olympic Stadium
-Haga Kasabası
-Göteborg Şehir Müzesi
-Liseberg Parkı
-Universeum
-Marstrand Adası
-Wilanow Sarayı
-Stare Miasto
-Nowy Świat
-Kraliyet Şatosu
-Krakowskie Caddesi
-Kültür ve Bilim Sarayı
-Łazienki Sarayı
-Łazienki Park
-Aura Nehri Kenarinda Yürüyüs
-Turku Üniversite Caddesi
-Turku Katedrali
-Stortorget
-Malmö kalesi
-Gediminas Kulesi
-Stikliu Caddesi
-TV Kulesi
-Bernardinai Bahçesi
-Stockholm Sarayı
-Drottningholm Sarayı
-Gamla Stan
-Strandvägen
-Skyview Stockholm
-Skinnarviksberget
-Kungsträdgården
-Skeppsholmen
-Royal Djurgarden
-Långholmen
-Gröna Lund
-Tivoli Bahçeleri
-Rosenborg Kalesi
-Amalienborg Sarayı
-Strøget Sokağı
-Christiansborg Sarayı
-Kopenhag Belediye Binası Meydanı
-Frederiksborg Sarayı
-Kronborg Slot
-Jægersborggade
-Özgürlük Anıtı
-Kara Kafalılar Binası ve Şehir Meydanı
-Riga Kalesi
-The Vigeland Sculpture Park
-Kraliyet Sarayı
-Akershus Fortress
-Aker Brygge
-Miniatur Wunderland
-Rathausmarkt
-Heide Park Resort
-Jungfernstieg Bulvarı
-Stadtpark
-Spitalerstraße
-Köhlbrand Köprüsü (Köhlbrandbrücke)
-St. Pauli
-Treppenviertel
-Mönckebergstrasse
-Hamburg Rathaus
-Kadriorg Parkı
-Toompea Tepesi
-Tallinn TV Kulesi
-Bergen Akvaryumu
-Gullfjellet
-Bryggen
-Fløyfjell
-Berlin Zafer Sütunu
-Sony Center
-Kurfürstendamm Caddesi alışveriş
-Hackesche Höfe
-Unter den Linden
-Hackescher Markt gece
-Teufelssee
-Tiergarten
Geri dönüş
1.Gün İstanbul – Berlin ( ARCOTEL John F Berlin )
İstanbul Havalimanı’ndan THY ile sabah saat 7.25′ te Berlin’ e uçulacaktır. Uçuş 2 saat 50 dk olup, oraya saat 9.15′ te inilecektir. 9.30-10.00 arası Berlin havanından çıktıktan sonra arabayla Charlottenburg Sarayı‘ na ( Berlin’in gezilecek yerleri arasında oldukça eski bir yer olan Saray, İmparatorluk Hollenzollern ailesinin yazlık evi olarak kullanılmış oldukça zarif bir saraydır. Paris’teki Versay Sarayı’na karşılık olarak 1695 yılında inşa edilmiş olan bu saray, yarım gününüzü rahatlıkla geçirebileceğiniz cazibe merkezlerindendir. Sarayda birbirinden değerli sanat eserlerine ev sahipliği yapan koleksiyonları görebiliyorsunuz. Bunlardan bazıları, porselen, yemek takımları, mücevherler ve gümüş koleksiyonlarından oluşuyor. ) gideceğiz ( 11.10 ). Sarayı gezdikten sonra arabayla Brandenburg Kapsı‘ na ( Brandenburg Kapısı özgür ve birleşmiş Berlin’ i simgelemektedir. Utanç duvarı olarak bilinen Berlin Duvarı’ nın yıkılmadığı zamanlarda ise bu kapı tam tersine ayrılık sembolüymüş. Soğuk Savaş dönemi boyunca Doğu Berlin sınırında kalmış. Tarihi ve modern mimari olan kapıda 12 adet sütun, 6 giriş ve 6 çıkış bulunmaktadır. Kapının üstünde duran heykel, Prusya ve Fransa’ nın bir türlü paylaşamadığı Quadriga yapıyla uyum içindedir. Kapının inşaası 18. yüzyıl Prusya dönemine dayanıyor. Şimdiki halinin orijinal olduğunu söylemek zor. Çünkü kapının çoğu 2. Dünya Savaşı’ nda yıkılmış. ) gideceğiz ( 13.20 ). Burayı gördükten sonra yürüyerek Postdamer Platz‘ a ( Asıl adı Platz vor dem Postdamer Tor olarak bilinen meydan, Berlin’ deki 14 şehir kapısından biri olan Postdamer Tor’ un önünde bulunmaktadır. 1838 yılında açılan tren istasyonundan sonra ivme kazananmeydan, Avrupa’ nın en işlek meydanlarından biri olmuştur.1871′ de Alman İmparatorluğu’ nun kurulmasından sonra meydana inşa edlen binalar ve restoranlarıyla birlikte gelişen meydan çok ilgi görmektedir. Meydana çok uzak olmayan müzeler ve binalarda burayı çekici kılmıştır. ) gideceğiz ( 14.10 ). Meydanı gezip etraftaki restoranların birinde yemek yedikten sonra yürüyerek Checkpoint Charlie‘ ye ( Burası Doğu-Batı Almanya arasında kalan sınır bölge konumundadır. Amerika ve Sovyet Askerlerinin karşılıklı nöbet tuttuğu yerde Berlin’ in bölündüğü dönemde sadece Almanya’ yı değil, tüm dünyayı tehdit eden bir bölge olmuştu. Gerginliğin hiç yatışmadığı bölgede 3. Dünya Savaşı’ nın başlayacağı yer olarak düşünülen bölge, hala o dönemin izlerini taşımaktadır. Karşılıklı nöbet tutan askerlerin askerlin resimleri Berlin halkına acı dolu duyguları anımsatsa da burası turistlerin çok ilgisi çekmektedir. Ayrıca burada o dönemden kalma sinyal sistemleri, bariyerler, bazı eşya, tabela ve kalıntıları görebilirsiniz. Sürdüğü dönemde halkın geçişine kapalı ve sadece belirli kişilerin geçebilmesine izin verilen yer, Berlin’ in Soğuk Savaş geçmişi ile dolu. Burası hakkında daha fazla bilgi almak istiyorsanız Wall Museum’ a gidebilirsiniz. ) gideceğiz ( 17.10 ). Caddeyi yedikten sonra yürüyerek Gendarmenmarkt‘ a ( Meydana bakıldığında ilk dikkat çeken unsur iki taraftaki kubbeli kuleler ve alanın genel simetrik görüntüsü. Bu açıdan Gendarmenmarkt’ı Roma’daki Popolo Meydanı’na benzeten kişiler de var. 17-18. yüzyıllarda inşa edilen meydan, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra büyük bir oranda zarar gördüyse de yapılar aslına benzer şekilde yeniden tasarlanmış. Gendarmenmarkt’ın simge yapılarını merak ediyorsanız özellikle size üç tane isim verebilirim. Bunlardan biri 18. yüzyıldan kalma Fransız Katedrali, ikincisi yine aynı döneme ait Alman Katedrali ve sonuncusu da Berlin Konser Salonu. Akşam saatlerindeki ışıklandırmalar altında parlayan Gendarmenmarkt, bu yapıların yanı sıra Noel zamanı kurulan pazarıyla da dünyaca ünlü. Hatta birçok turist pazara gelmek için Noel zamanını tercih ediyor. Ayrıca meydanda Berlin’in birçok yerinde olduğu gibi çok sayıda sokak sanatçısı var. Zaman zaman alanda düzenlenen açık hava konserlerinden birine de denk gelebilirsiniz. ) gideceğiz ( 18.00 ). Meydanı gezdikten sonra arabayla Alexandreplatz‘ a ( Şehrin hem siyasi hem de en büyük ve önemli meydanlarından biridir ve 1989 senesinde Doğu Almanya’ karşı düzenlenen protestolar ile hatırlanmaktadır. Meydan, Almanya’ nın en büyük çaplı protestosu olarak tarihe geçen olay ile özdeşleşmiştir. Politik öneminin yanı sıra Almanya’ nın en büyük meydanıdır. Şehirdeki birçok bina ve yapılar Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra tekrar yapılmıştır. Yeniden yapılanma ile sinerjisi artan meydan, gelenleri karşılamaktadır. Almanların buluşma noktası olarak kullandığı meydan, Berlin Katedrali ve Spree Nehri’ ne yakın konumdadır. Trafiğe kapalı olmakla beraber burada birçok yerel yemek dükkanı ve meşhur bira bahçeleri bulunmaktadır. Ayrıca Berlin’ in en ünlü süpermarket Kaufland’ ın büyük bir şubesi de meydana hemen üstünde bulunmaktadır. Almanya özellikle çikolata alışverişi için çok ucuz bir yer. Duty free mağazalarından bile ucuz. Bundan dolayı fırsatınız olursa bu markete girmenizi öneririm. ) gideceğiz ( 19.50 ). Bu meydanı gezdikten sonra otelimize gideceğiz.
2.Gün Berlin – Varşova ( Hostel Helvetia )
Sabah otelde kahvaltı ( 10.00 ) yaptıktan sonra arabayla Wilanow Sarayı‘ na ( Tarihi şehir merkezinin biraz dışında bulunan Saray, en görkemli yapılardan biri. 17. yüzyılın sonlarına doğru Kral Jan 3. Sobieski için bir yazlık saray olarak inşa edilmiş olan yapı, birçok heykeli ve barok mimarisiyle büyülüyor. Dış cephede madalyonlar, büstler, heykeller ve diğer Barok süslemeler bulunurken, iç dekor alçı işçiliği ve fresklerle dolu. Beyaz Salon, Kral Kütüphanesi, Kral Yatak Odası ve heykellerle ve muhteşem tavan freskleriyle çevrili Kuzey Galerisi, sarayda mutlaka görülmesi gereken bölümlerden. Güzel ön cephesi ve sanat dolu iç mekanlarının yanı sıra, saray ayrıca etkileyici geniş bahçelere ve bir göle sahip. Saray bugün, ülkenin sanatsal ve kraliyet mirasına ev sahipliği yapan bir müze olarak hizmet veriyor. Saray giriş ücreti 25 zloty ve her perşembe sarayı ücretsiz olarak ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca şehir merkezinden 116, 180 ve 519 nolu otobüslere binerek saraya gidebilirsiniz. ) gideceğiz ( 16.30 ). Sarayı gezdikten sonra arabayla Lazienki Parkı‘ na ( Varşova’nın en büyük ve en güzel parkıdır. Royal Baths Park (Kraliyet Hamamları Parkı) olarak da bilinmektedir. 17. yüzyılda park olarak tasarlanan yapı, zamanla villalar, anıtlar ve saraylar için bir yere dönüştürülerek günümüzdeki halini almış. Parkta Łazienki Sarayı’nın yanı sıra, geçmişi 1793’e dayanan bir Greko-Romen amfi tiyatro ve 18. yüzyıldan kalma bir limonluk da bulunuyor. Tabii ilginizi çekebilecek daha birçok tarihi yapıyı park içerisinde görebiliyorsunuz. Łazienki Parkı, bugünkü görünümünü büyük ölçüde 18. yüzyılda Kral Stanisław II Augustus döneminde yapılan çalışmalardan sonra almıştır. Łazienki, hamam anlamına gelmektedir. Bu yüzden de park, Kraliyet Hamamları Parkı olarak da biliniyor. 76 hektarlık oldukça büyük bir alana yayılmış olan park, şehrin turist trafiğinden ve gürültüsünden kaçıp, her mevsim huzur bulabileceğiniz bir yer. ) gideceğiz ( 18.00 ). Parkı gezdikten sonra yürüyerek Lazienki Sarayı‘ na ( Łazienki Park’ında yer alan yapay göl üzerindeki adada bulunan Saray, ayrıca bir ziyareti hakediyor. 8. yüzyılda Kral 2. Stanisław Augustus için tasarlanmış olan saray, hem mimarisi hem de iç mekandaki dekorasyonuyla ilgi çekiyor. Sarayın kuzey cephesinde, göl kıyısında bir revak bulunuyor. Ana giriş Korint sütunlarının bulunduğu bir girintide, çatı ise mitolojik figürlerin heykellerini taşıyan bir korkulukla çevrili. Şüphesiz sarayın en dikkat çeken bölümü, zemin katta yer alan Solomon Odası oluyor. Ayrıca Aşağı Galeri’de Jacob Jordaens, Rembrandt ve Rubens’in resimlerini de görebilirsiniz. ) gideceğiz ( 19.30 ). Sarayı gezdikten sonra arabayla Nowy Swiat‘ a ( Varşova’nın ana caddelerinden bir diğeri olan Cadde, şehirdeki en kalabalık turist trafiğine sahip olan noktalardandır. İkinci Dünya Savaşı’nda tamamen yok edilmiş olan cadde, yeniden inşa edilerek günümüzdeki halini almış. Bugün çok sayıda cafe, mağaza ve restorana ev sahipliği yapıyor ve Varşova’nın nabzını tutmak için en güzel atmosfere sahip olan yer. Tarihi 16. yüzyıla kadar uzanan cadde ayrıca, Varşova gece hayatı için gidilecek en popüler yerlerden biridir. Cadde, birçok bara ve gece kulübüne de ev sahipliği yapıyor. Bunun yanı sıra, henüz Varşova’da nerede konaklayacağınıza karar vermediyseniz bu cadde üzerindeki konaklama birimlerini de inceleyebilirsiniz. Bu caddedeki otellerde konaklayarak Varşova’daki turistik cazibe merkezlerinin büyük bir bölümüne yürüyerek gidebilirsiniz. ) gideceğiz ( 21.20 ). Caddeyi gezdikten sonra otelimize gideceğiz.
3. Gün Varşova ( Hostel Helvetia ) – Vilnius
Sabah otelde kahvaltı ( 10.00 ) yaptıktan sonra yürüyerek Bilim ve Kültür Sarayı‘ na ( Varşova’nın en sembolik yapılarından biridir. Şehirdeki en ünlü yapılardan biri olan bu cazibe merkezine Nowy Świat Caddesi ziyaretinizden sonra, kısa bir sürede gidebilirsiniz. Görkemli mimarisiyle dikkat çeken bu yer, şirketlerden eğlence mekanlarına kadar her şeyi barındıran çok işlevli bir yapı olmasıyla öne çıkıyor. 1950’lerde inşa edilen Polonya’nın en yüksek binası olan Kültür ve Bilim Sarayı, 237 metre yüksekliğiyle mutlaka ilginizi çekecektir. Binanın 42 katında dört tiyatro, çok salonlu bir sinema, iki müze, 3.000 kişilik Kongre Salonu, devlet daireleri, akademik kurumlar ve özel şirketler yer alıyor. Eğer 30. kattaki gözlem yerine girmek istorsanız giriş ücreti 25 zloty’ dir. ) gideceğiz ( 10.30 ). Sarayı gördükten sonra arabayla Krakowskie Caddesi‘ ne ( Krakow Banliyo Caddesi olarak da bilinen Krakowskie Caddesi, Varşova’nın ana caddelerinden biridir. Kraliyet Yolu’nun başlangıcından güneye doğru giden bu cadde, turistler arasında olduğu kadar yerel halkın da popüler gezi duraklarından biri. Varşova’nın tarihini deneyimlemenin en iyi yollarından biri de bu caddede yürüyüşe çıkmak. Başkanlık Sarayı ve Varşova Üniversitesi’nin yanı sıra Barok kiliseleri de caddede görebilir, şehrin önde gelen alışveriş mağazalarına ve restoranlarına uğrayabilirsiniz. Eski Kent ile Kraliyet Kalesi’ni birbirine bağlayan, yaklaşık 1.5 km uzunluğundaki bu cadde, Varşova’da görülmeye değer yerlerden biridir. ) gideceğiz ( 12.20 ). Caddeyi gezip etraftaki restorantların birinde yemek yedikten sonra yürüyerek Stare Miasto‘ ya ( Varşova’nın tam kalbi olarak bilinen Old Town, şehirdeki gezilmesi gereken birçok turistik yere ev sahipliği yapıyor. Fakat bölge, özellikle zaman ayrılması gereken çekim merkezlerinden biri. Birbirinden güzel tarihi yapıları görebileceğiniz bu bölge, arnavut kaldırımlı dar sokaklarıyla da dikkat çekiyor. Ayrıca şehrin önde gelen cafelerinden ve restoranlarından bazılarını burada bulabiliyorsunuz. Stare Miasto olarak da bilinen Eski Şehir, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor. İnsanları izlemek, alışveriş yapmak veya yeme içme için şehrin en popüler durağı olarak bilinen bu bölge, ayrıca Varşova’da konaklama için de düşünülebilecek bölgelerden biri. Eski Şehir, Varşova’nın Yeni Şehir bölgesinin hemen güneyinde, Vistula Nehri’nin sol yakasında yer alıyor. Eğer Varşova’yı ilkbahar veya yaz aylarında ziyaret ediyorsanız, bu bölgedeki yapılan ücretsiz yürüyüş turlarına katılabilirsiniz. ) gideceğiz ( 17.00 ). Bu bölgeyi gezdikten sonra yürüyerek Kraliyet Şatosu‘ na ( Eski bir kraliyet ikametgâh yeri olan Kraliyet Şatosu, günümüzde tarihi sanat eserleri ve mobilya koleksiyonuna ev sahipliği yapıyor. Avrupa’nın en büyük kraliyet konutlarından biri olarak kabul edilen görkemli bir tuğla binadan yapılmış olan şato/kale, 14. yüzyılda Mazovya düklerinin kalesi olarak kurulmuş ve daha sonra 17. yüzyılda Polonya krallarının kraliyet ikametgâhı olmak üzere genişletilmiş. Varşova Ayaklanması sırasında yıkılmadan önce Polonya parlamentosuna hizmet etmiştir. Bugün görünen yapı, orijinal olmasa da, içindeki mobilyaların büyük bir çoğunluğu orijinal parçalardan oluşuyor. Varşova da görülmesi gereken en önemli yerler arasında olan Kraliyet Şatosu, tarihi şehir merkezinde bulunuyor. Şehirdeki diğer turistik çekim merkezlerine yakın olmasıyla da öne çıkan yapıda kaçırılmaması gereken bölümlerden bazıları ise ; Büyük Toplantı Salonundaki tavan resmi ve Canaletto olarak da bilinen Bernardo Bellotto’nun 18. yüzyıldan kalma önemli bir resim koleksiyonuna ev sahipliği yapan Canaletto Odası. 1700’lerde Varşova’nın ayrıntılı tasvirlerini içeren bu resimler, Varşova’nın II.Dünya Savaşı’ndan sonra tarihi anıtlarını ve binalarını yeniden inşa etmeye çalışırken bir referans olarak kullanılmış. Kalenin avlusunda ve Büyük Balo Salonu’nda düzenli olarak gerçekleşen klasik müzik konserlerinden birine de katılabilirsiniz. ) gideceğiz ( 18.00 ). Şatoyu gezdikten sonra otelimize gideceğiz.
Eğer Müzeleri de görmek isterseniz 2 gün daha Varşova’ da kalabilirsiniz
4. Gün Vilnius ( Artis Centrum hotel )
Sabah otelde kahvaltı ( 10.00 ) yaptıktan sonra arabayla Vilnius Yumurtası‘ na ( 2003 yılında, Litvanya’nin önde gelen tasarımcılarından Lijana Tursky bu 300 kg ağırlığındaki Paskalya Yumurtasını yaptırmış ve granitten bir sütunun üstüne yerleştirmiştir. Bu Paskalya Yumurtası’nın amacı renkli görüntüsüyle şehre baharın renklerini katmakmış. Günümüzde bu paskalya yumurtası Vilnius’un yenilenişini ve yeniden hayata dönüşünü sembolize etmektedir. ) gideceğiz ( 17.00 ). Yumurtayı gördükten sonra yürüyerek Vilnius Şafak Kapısı‘ na ( Vilnius’un Şafak Kapısı ( The Gate of Dawn ) 1500’lerde yapılan şehrin giriş kapısıdır. Şafak kapısından geçtiğiniz zaman bilinki Vilnius’un tarihi şehrinden çıkıp yeni sehre adım atmış oluyorsunuz. Şafak Kapısı, Vilnis’un en önemli sembollerinden biridir. Vilnius’ta gezilecek yerlerden biri olmasının ötesinde, kapının katedrale bağlanması ve üstünde Bakire Meryem heykelinin yer almasi nedeniyle dini açidan önemli bir yerdir. Bu nedenle burdan geçen yerli halkı önünde saygıyla eyilirken görüyorsunuz. ) gideceğiz ( 17.45 ). Kapıyı gördükten sonra yürüyerek Stikliu Caddesi‘ ne ( Zamanının önemli ticaret ve el sanatı merkezi olan cadde, küçük ve şirin kafelerle donatılmış eğlenceli bir sokağa dönüşmüştür. Yahudi halkının yoğun olarak yaşadığı bölgede, güzel el sanatları işleri satan dükkân ve galeriler de bulabilirsiniz. ) gideceğiz ( 18.30 ). Caddeyi gezdikten sonra yürüyerek Bernardinai Bahçesi‘ ne ( Gediminas Kulesi’nin ayaklarının altına kurulmuş bahçe, ağaçların altında ve havuzların manzarasında huzurlu bir ortam vaat ediyor. Yorucu bir şehir olmasa da Vilnius’un telaşından bunaldığınız an buraya kaçabilirsiniz. ) gideceğiz ( 19.30 ). Bahçeyi gördükten sonra yürüyerek Üç Haç Tepesi‘ ne ( 17. yüzyılda Vilnius’un tepesindeki Kalnai Parkı’na inşa edilen üç haç, zamanla şehrin simgeleri haline gelmiştir. Efsaneye göre 14. yüzyılda 7 kaçak burada çarmıha gerilmiştir. O zamanlar hâlâ pagan olan Litvanyalılar bu kurbanları Litvanya tanrılarına adamışlardır. Cesetler daha sonra Vilnia Nehri’ne atmışlardır. Yüzyıllar boyunca bu üç hacı birçok kez yıkılmış ve yerlerine başka heykeller ve yeminler dikilmiştir. Ancak 1990 yılındaki bağımsızlıkla birlikte 3 haça geri dönülmüştür. Hikayesi pek iç açıcı olmasa da haftanın her günü, 24 saat ziyaretçilere açık olan 3 hac tepesinde Vilnius’un muhteşem manzarasını ve özellikle gün batımını izleyebilirsiniz. Aynı yerde bulunan küçük gözlemevinde dürbün kullanarak şehrin detaylarını inceleyebilirsiniz. ) gideceğiz ( 20.45 ). Tepeden manzaraya bakıp haçları gördükten sonra otelimize gideceğiz.
5. Gün Vilnius – Riga ( Rija Domus Hotel )
Sabah otelde kahvaltı ( 10.00 ) yaptıktan sonra yürüyerek Gemininas Kalesi‘ ne ( Gediminas Kalesi, Litvanya Ulusal Müzesi’nin arkasında yer aliyor ve gözden kaçırmanız mümkün değil. Kaleye yürüyerek çıkabileceğiniz gibi finikülerle de çıkabilirsiniz. Kaleden geriye çok bir sey kalmamış bu nedenle ilk olarak 1400’lerde insa edilen kalede hararetli bir restorasyon çalısması vardı. Kalenin bulunduğu konum öyle güzel bir yerdeki yerli halk buraya gelip manzaranin tadını çıkartıyor. Burada bulunan Gediminas Kule’sine ise çikabilmek icin 5 Avro ödüyorsunuz. Kulenin farklı katlarında sergiler bulunmaktadır. 14 ve 17. yüzyıla ait kalıntılar sergilenmektedir. Hatta belgesel gösteren tv ekranı bile var. Kulenin tepesinden manzara da ayrıca çok güzel. Buradan şehrin bir diğer önemli simgesi olan Üç Haç’ ta görünüyor. ) gideceğiz ( 10.20 ). Kaleyi gördükten sonra yürüyerek Gediminas Bulvarı‘ na ( Gediminias Bulvari, Vilnius’un önemli noktalarindan biridir. 1836’da inşa edilen Gediminas Bulvari’nda Litvanya Merkez Bankasi, Parlemento Binası, Litvanya Ulusal Tiyatrosu gibi önemli yapılar bulunmaktadır. Hükümet binalarının dışında pek çok restorant, kafe, ve mağaza da yer alıyor. Eğer vaktiniz olursa söyle bir uçtan bir diğer uca yürümenizi tavsiye ederim. ) gideceğiz ( 12.20 ). Bulvarı gezip etraftaki restoranların birinde yemek yedikten sonra arabayla Kara Kafalılar Binası ve Şehir Meydanı‘ na ( Daracık sokaklar arasında aniden önünüze çıkan şehir meydanı, kıpkırmızı kiremitleri ve rengarenk süslemeleri ile göz kırpan Kara Kafalılar Binası, şehrin en önemli simgeleri arasında yer almaktadır. Tarihte Kara Kafalılar Esnaf Locası olarak kullanılan bina (House of the Blackheads) günümüzde turizm ofisi olarak hizmet vermektedir. Bina adını kara kafalılar olarak adlandırılan yabancı tüccarlardan alıyor. Onlara neden kara kafalılar demişler diye düşünüyorsanız oldukça basit olan açıklaması sizi de şaşırtabilir. Yabancı tüccarların saçları siyah olduğu için Letonyalılar kara kafalılar olarak adlandırmayı tercih etmişler. ) gideceğiz ( 21.10 ). Meydanı gezdikten sonra otelimize gideceğiz.
Eğer Müzeleri de görmek isterseniz 2 gün daha Vilnius’ ta kalabilirsiniz
6. Gün Riga ( Rija Domus Hotel ) – Tallinn
Sabah otelde kahvaltı ( 10.00 ) yaptıktan sonra yürüyerek Riga Kalesi’ ne ( Daugava Nehri kıyısında yer alan Riga Kalesi, şehrin pek çok noktasından görülebilecek bir güzelliğe sahiptir. Kalenin tarihi, Riga ve Livonya Tarikatı arasında yaşanan çatışma sonrasında yapılan anlasmanin dayanakli olarak dayanilmaya dayanmaktadir. 1330 yılında insa edilen yapı, isveçliler tarafından kalenin ele geçirilmesi üzerine 1497 ve 1515 yıllarında arasinda yeniden insa edilmiştir. 1641’de kaleye eklemeler yapılmıştır. Şehir 18. yüzyil baslarında, Rusya imparatorluçu’nun egemenlik altina girdikten sonra, kale yönetimini elinde bulunduran Riga Valiligi’nin ikametgahi oldu. 1941 yılında Sovyet Pioner Birliği kalenin kuzey kesiminin tasindi. 1930’larda mimar EiZens Laube tarafından yenileme çalışmaları yapıldı. 1938 yılından bu yana Letonya’nın resmi konutu olarak kullanılmış, 1922 yılından bu yana Letonya Cumhurbaşkanlığı ikametgahı olarak ve aynı zamanda küçüklü büyüklü müzeler için kullanılıyor. Dikdörtgen yönünde insa edilmis olan kale, üg kattan olusuyor. Her kösede birer tane olmak üzere dört adet depolama kapasitesi mevcuttur. Kale 1484 yılında yıkıldıktan sonra asker teknolojilerinin en son gelişmelerini takiben kulelerin iki tanesi yuvarlak şekilde yeniden inşa edilmiştir. Neredeyse sürekli yaptığım asamasında olan lahana, 17. yüzyılda büyük bir gelişme yaşamıştır. 1682°de kaleye bağlı bir cephehanelik insa edilse de, 1783 yılında, yani yaklasık yüz yıl sonra yenilmiştir. Kalenin makus talihi düzelmemiş, 20 Haziran 2013’te binada yapılan faaliyet sırasında gece yangın çıkmış ve yapı zarar görmüştür. ) gideceğiz ( 10.15 ). Kaleyi gördükten sonra arabayla Özgürlük Anıtı‘ na ( 1918 ile 1920 yılları arasında geçen Letonya Bağımsızlık Savaşı’nda hayatını kaybedenler ve Letonya’nın özgürlüğü için savaşanlar için yapılan Özgürlük Anıtı (Freedom Monument) ülkenin en önemli anıtı olma özelliği taşımaktadır. Anıt asker heykellerinin bulunduğu bölümde oldukça yüksek bir sütun üzerinde Milda isminde bir kadın heykelinin ülkenin üç bölgesini temsilen elinde tuttuğu üç adet yıldızdan oluşan anıt; önemli sosyal olaylara ve törenlere de ev sahipliği yapıyor. ) gideceğiz ( 12.10 ). Anıtı görüp sonra etrafındaki restoranların birinde yemek yedikten sonra arabayla Toompea Tepesi‘ ne ( Şehrin en güzel manzaralarını sevdiklerinizle keyifli bir sohbet eşliğinde manzarayı seyredebilirsiniz. ) gideceğiz ( 19.00 ). Tepeden fotoğraf çekildikten sonra yürüyerek Tallinn Old Town‘ a ( Kendinizi adeta Orta Çağ’da bir şehirde hissedeceğiniz şehrin en önemli ziyaret noktalarından biri olan Tallinn Old Town, keyifli bir gezinti için tercih edebileceğiniz şehrin önemli bir noktasıdır. ) gideceğiz ( 20.00 ). Bu bölgeyi gezdikten sonra otelimize gideceğiz.
Eğer Müzeleri de görmek isterseniz 1 gün daha Riga’ da kalabilirsiniz
7. Gün Tallinn ( Metropol Hotel ) – Helsinki ( Scandic Kaisaniemi )
Sabah otelde kahvaltı ( 10.00 ) yaptıktan sonra arabayla Kadriorg Parkı‘ na ( 70 bin hektarlık bir alanı kaplayan Park, şehrin en büyük parkı unvanını sahiptir. Başkanlık Sarayı’nın hemen yanında bulunan park, doğayla iç içe keyifli zamanlar geçirmek için birebir. ) gideceğiz ( 10.15 ). Parkı gezdikten sonra Tallinn limanına gidip ordan Helsinki feribotuna bineceğiz. Yolculuğumuz 2 saat sürecektir. Helsinki limanına varacağız ( 15.30 ). Limana vardığımızda limandan ayrılmadan feribotla Suomenlinna‘ ya ( 7 adaya yayılmış dev bir deniz kalesi olan Suomenlinna (Fin Kalesi), Helsinki’nin en önemli ve en popüler cazibe merkezlerinden biridir. Kauppatori’den hareket eden feribotlarla adaya 15-20 dakikada gidebiliyorsunuz (Otobüs veya tramvay için kullandığınız biletler feribotlarda geçiyor). İsveçliler tarafından 1800’lerin ortalarında doğu bölgelerini savunmak için kurulmuştur. 1808-1809 İsveç-Rus savaşı sırasında, Rusların eline geçen Suomenlinna, yıllar içinde genişleyerek güçlenmiş. Bir zamanlar Suomenlinna, bir deniz üssü olarak hizmet vermiş ve burada savaş gemileri bile yapılmış. 1918 yılında Finlerin eline geçince Suomenlinna adını alan kale, 1950-1960 yıllarında ordu tarafından sivil makamlara teslim edilmiştir. Daha sonra restorasyonu yapılan kale, kültürel amaçlı kullanım için günümüzdeki halini almış. Bir müze, park ve sanat mekanı olan Suomenlinna, günümüzde UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer almaktadır. Tüm yıl açık olan bölge, özellikle yaz aylarında piknik yapmak için giden Fin halkı ve turistlerle dolu oluyor. ) gideceğiz ( 16.00 ). Burayı gezdikten sonra geri feribotla limana dönüp oradan yürüyerek Kauppatori (Market Square)‘ ye ( Kauppatori olarak da bilinen Market Square, yüzlerce yıldır bir ticaret merkezi olmuş. Bugün hala Finlandiya’nın en bilinen etkinliklerinden bazılarına ev sahipliği yapmakta olup hem yerel halk hem de turistler için önemli bir alışveriş noktasıdır. Pazar Meydanı, güney limanı ve Esplanade Parkı arasında, Helsinki merkezinin doğu tarafında yer alıyor. Yani şehir merkezinden ve diğer gezilecek noktalardan meydana kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Burada limandan yeni yakalanmış balıklar, meyve ve sebzeler, kahve, yerel sanat ve el sanatları gibi çok çeşitli ürünlerin satıldığı büyüleyici pazar tezgahları bulabilirsiniz. Hediyelik eşya için de birçok farklı seçeneğe ev sahipliği yapan meydan, 1743’ten beri düzenlenen ve Finlandiya’nın en eski devam eden etkinliklerinden biri olan ünlü Baltık Ringa Pazarı gibi birkaç özel etkinliğe ve temalı pazarlara ev sahipliği yapıyor. Yeme içme konusunda da birçok seçeneğe ev sahipliği yapan pazarda, etle doldurulmuş bir tür hamur işi olan “lihapiirakksa” mutlaka denenmesi gereken lezzetlerden biridir. Market Square, hem şehrin nabzını tutmak hem de yeme içme ve alışveriş için Helsinki’de mutlaka görülmesi gereken yerler arasındadır. ) gideceğiz ( 17.20 ). Meydanı gezdikten sonra yürüyerek Esplanadi Parkı‘ na ( Kurulduğu 1812 yılından beri Helsinki’nin en önemli çekim merkezlerinden biri olan Park, şehir kalabalığından bir nebzede olsa uzaklaşmak için gidilecek yerlerden biridir. Pazar Meydanı’na yakın bir konumda yer alan park, yaz aylarında caz konserlerine katılmak için de güzel bir yer. Helsinki’nin kalbinde, iki işlek cadde arasında yer alan park, yerel halk arasında da oldukça popüler gezi duraklarından. Helsinki’nin bu ünlü parkında sokak sanatçılarını da görebilir, cafesinde oturup bir şeyler içebilir veya geniş yeşil alanın keyfini çıkarabilirsiniz. ) gideceğiz ( 18.15 ). Parkı gezdikten sonra yürüyerek Senate Square (Senato Meydanı)‘ na ( Ünlü Alman mimar Carl Ludvig Engel‘in mimarisinin birkaç örneğine ev sahipliği yapan, aynı zamanda Helsinki Katedrali’nin de bulunduğu Senato Meydanı, görülmesi gereken başka tarihi ve turistik cazibe merkezlerine de ev sahipliği yapmaktadır. Meydanın karşısında yer alan en önemli yapılardan biri de 1832 yılında inşa edilmiş ana üniversite binasıdır. Meydanın ortasında ise, İmparator II. Alexander’ın bir heykeli yer alıyor. 1894 yılında dikilen heykel, 1863’te Finlandiya Diyeti’ni yeniden kurmasının yanı sıra Finlandiya’nın Rusya’dan özerkliğini artıran çeşitli reformlar başlatmasının anısına inşa edilmiş. Günümüzde Senato Meydanı, Helsinki’nin başlıca turistik yerlerinden biri. Konserlerden kar inşa etme yarışmalarına ve snowboard etkinliklerine kadar çeşitli kültürel etkinlikler burada düzenlenmiş. ) gideceğiz ( 19.00 ). Bu meydanı gezdikten sonra otelimize gideceğiz.
Eğer Müzeleri de görmek isterseniz 2 gün daha Tallin’ de kalabilirsiniz
8. Gün Helsinki – Turku – Stockholm > ( Burda 2 gün var. )
Sabah otelde kahvaltı ( 10.00 ) yaptıktan sonra arabayla Sibelius Park & Monument‘ e ( Yerleşimin deniz kıyısına doğru uzanan bölümünde yer alan Park, çeşitli kuş türlerine barınma olanağı sağlayan ormanlık alanı ve sessizliğin ön planda olduğu atmosferiyle hareketli geçen günün ardından kafa dinlemek için son derece uygun bir mekân. 1945 yılından bu yana Finlandiya’nın yetiştirdiği gelmiş geçmiş en değerli besteci Jean Sibelius’un adıyla anılıyor. Sibelius Park, sakin yürüyüş ve bisiklet parkurlarıyla ziyaretçilerine keyifli saatler yaşatıyor. Burda Sibelius Anıtı bulunmaktadır. 600 çelik borudan oluşan bu eser, 1967 yılında Eila Hiltunen tarafından yaratılmış. Hafif rüzgârlı bir günde parka giderseniz anıttan çıkan hoş tınıyı dinleme şansı bulabilirsiniz. ) gideceğiz ( 10.30 ). Parkı gözdükten sonra yürüyerek Mannerheimintie (Mannerheim Street)‘ ye ( Kentin ana caddesi konumundaki Mannerheimintie’yi getmenizi öneririm. Çünkü Finlandiya’nın günümüzdeki haline gelmesinde önce askeri lider, sonrasında ise siyasetçi olarak önemli role sahip Carl Gustaf Emil Mannerheim’in ismiyle anılan cadde, çevresini saran tarihi yapılar ve alışveriş fırsatlarıyla ziyareti fazlasıyla hak ediyor. Mannerheim Caddesi, Erottaja’dan başlayıp kentin kuzeyine doğru uzanıyor. Bu yolu takip edenler Swedish Theatre ile Stockmann gibi ikonik mekânlara ek olarak Kamppi, Töölö, Laakso ve Tampere’ye ulaşım imkânı buluyor. Üstelik bu gezinti sırasında birbirinden güzel anıtları da görme olanağı yakalayabilirsiniz. Özellikle Mannerheim’i at üzerinde tasvir eden heykel ile Üç Demirci Anıtı, kentin bu bölgesini ziyaret eden gezginlerden yoğun ilgi görüyor. ) gideceğiz ( 12.30 ). Caddeyi gezip etraftaki restoranların birinde yemek yedikten sonra arabayla Turku Üniversite Caddesi‘ ne ( Turku’un Üniversite Caddesi trafiğe kapalı bir caddedir. Alışveriş merkezleri, barlar, restorantlar cafeler yer almaktadır. Üniversite Caddesinin başladığı yerde sebze meyve, çicek satan pazar yeri ve Ortodoks kilisesi yer almaktadır. ) gideceğiz ( 17.30 ). Bu caddeyi de gezdikten sonra arabayla Turku Kalesi‘ ne ( Turku Kalesi ne yazik ki şehir merkezinden biraz uzak. Turku’nun Liman bölgesinde yer aliyor. Eğer yürümek istemezseniz şehir merkezinden buraya üstünde 1 Satama yazan otobüslerle ulaşabilirsiniz. ) gideceğiz ( 19.45 ). Kaleyi gezdikten sonra Turku limanına gideceğiz ( 20.40 ). Burdan akşam 20.55 feribotuna ( ayrıca sabah 08.45-18.55 feribotu var ) bineceğiz. Yolculuğumuz 10 saat 35 dk sürecektir. Sabah saat 06.30′ da Stocholm’ de olacağız. Stockholm limanına ( Värtahamnen ) vardığımızda yürüyerek Royal Djurgarden‘ e ( Kraliyet Ulusal Şehir Parkı olarak da bilinen Royal Djurgarden, Stockholm’ün ortasında sakin bir vahadadır. Stockholm’deki başka hiçbir yerde olmadığı gibi, şehrin en ünlü müzelerini ve kültürel cazibe merkezlerini (Vasa Müzesi, Gröna Lund, Abba müzesi ve Skansen) yeşil doğa, parklar ve aile dostu aktivitelerle bir araya getiren Djurgarden Adası’nda bulunur ve Stockholm’de mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri. Eğlence adına hemen her şeyi bulabileceğiniz bu park, Stockholm halkıyla iç içe olabileceğiniz en popüler yer. Özellikle yaz aylarında Stockholm’ü ziyaret ediyorsanız, parktaki birçok etkinlikten birine de katılabilirsiniz. ) gideceğiz ( 09.10 ). Parkı gezdikten sonra yürüyerek Strandvägen‘ e ( Stockholm’ün en zarif ve en turistik caddelerinden biri olan Strandvagen, Östermalm bölgesinde bulunuyor. Daha çok akşam yürüyüşleri için tercih edilen cadde üzerinde birçok tarihi yapıyı da görebiliyorsunuz, ayrıca muhteşem bir manzara yürüyüşünüze eşlik ediyor. Şehrin en prestijli caddelerinden biri olarak da bilinen Strandvagen, 1897’de Stockholm Dünya Fuarı için kurulmuştur. Şehirdeki en zenginlerin yaşadığı yer olmasından dolayı, bu bölgedeki restoranlar ve cafeler de şehrin geneline göre oldukça pahalı. Şehirdeki en çok fotoğraflanan yerlerden biri olduğundan, Östermalm bölgesine giderseniz mutlaka bu caddeye de uğramalısınız. ) gideceğiz ( 10.30 ). Caddeyi gezdikten sonra arabayla Kungsträdgården‘ e ( Stockholm’ün en eski halka açık parklarından biridir. Kraliyet Sarayı’nın hemen arkasında olan, her mevsim yapılacak şeylerle dolu olan bu park, Stockholm Orta Çağ Müzesi’ne de oldukça yakın bir konumda bulunuyor. Yazın oldukça hareketli ve kalabalık olan parkta, kış aylarında buz pateni pisti kuruluyor. Fakat parkın en güzel olduğu zaman kiraz ağaçlarının çiçek açtığı nisan ayı. Haziran ayında da oldukça renkli ve güzel bir atmosfere hakim olan Kungstradgarden, yıl boyunca birçok ücretsiz festival ve etkinliğe ev sahipliği yapmaktadır. Özellikle yaz aylarında Stockholm’ü ziyaret ediyorsanız, bu parka mutlaka uğramalısınız. ) gideceğiz ( 12.20 ). Parkı gezip etraftaki restoranların birinde yemek yedikten sonra yürüyerek Stockholm Sarayı‘ na ( Stockholm; gezginleri sık sık keyifli ve keşiflerle dolu tarihi yolculuklara çıkartan şehirler arasında. 18. yüzyıldan kalma Stockholm Sarayı da bana göre kente gelip de ziyaret etmeden dönmemeniz gereken yapılardan biridir. Avrupa’nın en büyük kraliyet saraylarından biri olma unvanını da taşıyan Stockholm Sarayı, İsveç Parlamentosu’nun hemen yanında ve kralın kabul törenleri için kullanılıyor. İç ve dış dekorasyondaki ihtişamdan gözünüzü almak muhtemelen sizin için de pek kolay olmayacak. İtalyan Barok mimari tarzındaki yapı görülmeye değer birçok detay sunuyor. Ortalama 600 odalı ve çok büyük olan sarayın içinde gezerken Kraliyet Ailesi’nin ruhunu, tarihin izlerini yakından hissedip görme imkanını da bulabiliyorsunuz. Peki, neler var sarayın içinde? Devlet Salonu, Kraliyet Hanedanlığı, Şövalye Birlikleri, Kraliyet Şapeli ziyaretçileri en çok ilgi çeken bölümler arasında yer alıyor. İsveç kraliyet ailesinin resmi ikametgahı olan Stockholm Sarayı’nda Gustav Antik Eserler Müzesi, The Kronor Müzesi ve Regalia Müzesi olmak üzere 3 farklı müze daha açılmış. Nadide tarihi objelerden zırhlı kıyafetlere, antik eserlerden törenlerde kullanılan kıymetli eşyalara kadar birbirinden etkileyici sunumlar saray müzelerinde sizi bekliyor. Turistler için saraydaki en etkileyici anlardan ikisi ise geleneksel askeri geçit törenleri ile günlük muhafız değişimleri törenleri; özellikle günlük muhafız değişimi törenini görmenizi tavsiye ediyorum. Sarayın dış avlusunda gerçekleştirilen bu tören için gün ve saatler sarayın resmi sitesinden duyurulmaktadır. ) gideceğiz ( 15.20 ). Sarayı gezdikten sonra yürüyerek Stortorget Meydanı‘ na ( Stockholm’ün en eski meydanı olan Stortorget, Gamla Stan bölgesinde merkezi bir konumda bulunuyor. Rengarenk tarihi evlerle çevrili olan meydan, şehrin tam kalbinin attığı yerdedir. Stockholm’un Orta Çağ’da genişlemesi tam da bu noktada başlamış, bu yüzden de çok dramatik olaylara sahne olmuş. Bunlardan biri, Danimarkalı güçler tarafından meydanda 90 kadar kişinin infaz edildiği 1520 Stockholm Kan Banyosu adı verilen olaydı. Stortorget, Stockholm’deki önde gelen cazibe merkezlerine yakınlığıyla da dikkat çekiyor. Stortorget, Stockholm gezisi için en ideal başlangıç noktalarından biri. Özellikle Gamlat Stan turu yapmayı planlıyorsanız, Stortorget’ten başlamayı düşünebilirsiniz. ) gideceğiz ( 16.30 ). Meydanı gezdikten sonra yürüyerek Vasterlanggatan Caddesi’ ne ( 15. yüzyıla kadar Stockholm şehrinin batı surları arkasında kalan Vasterlanggatan Caddesi sonraları kentin sınırları içine dahil olmuş ve şu anda Gamla Stan’ın en işlek caddeleri arasında yer almaktadır. Cadde eski şehir Gram Stan’ı oluşturan 3 adadan en büyüğü olan Stadsholmer’da yer alıyor ve Mynttorpet ile Jorntorpet arasında uzanıyor. Vasterlanggatan Caddesi’nin birçok kafe, restoran ve hediyelik eşya dükkanlarıyla bezenmiş olmasına rağmen tarihi dokunun büyük oranda korunmuş olması ise sevindirici. Arnavut kaldırımlı sokaklarda dolaşırken tarihi bir atmosfer de her an size eşlik ediyor. Vasterlanggatan Caddesi son derece enerjik ve canlı. İskandinav kültürüne ait hediyelik eşya bulabileceğiniz birçok dükkanın yanı sıra hem yerel hem dünya mutfaklarından lezzetler sunan restoran ve kafeler de caddeyi büyük oranda hareketlendiriyor. Stockholm’un en popüler caddelerinden olan Vesterlanggatan’da bazıları 17. yüzyıldan kalma tarihi binalar da çok ilgi çekiyor. Tarihe ve geçmiş yüzyılların mimari anlayışına meraklıysanız bu binaların nostaljik dokularını da inceleyebilirsiniz. ) gideceğiz ( 18.00 ). Caddeyi gezdikten otelimize gideceğiz.
Eğer Müzeleri de görmek isterseniz 1 gün daha Helsinki ve Turku’ da kalabilirsiniz
9. Gün Stockholm ( Best Western Hotel at 108 ) – Oslo
Sabah otelde kahvaltı ( 10.00 ) yaptıktan sonra arabayla Götgatan Caddesi‘ ne ( 12. yüzyıldan beri varlığını sürdüren Götgatan Caddesi ise merkez Stockholm’un en uzun caddesi ve renkli, dinamik dokusuyla turistleri de kendine çekmektedir. Södermalm Adası’nın tam ortasından geçen Götgatan Caddesi’nin en renkli unsurlarından biri Hipster diye tanımlanan kafe ve barlarla dolu olmasıdır. Ayrıca genel olarak da caddede birçok restoran ve mekan sıralanmış. Stockholm’un upuzun caddesinde keyifli bir keşif yürüyüşü yaparken birçok hediyelik eşya dükkanı da karşınıza çıkmaktadır. Alışverişi seviyorsanız bu cadde boyunca kendiniz ve sevdikleriniz için güzel bir Stockholm hatırası bulabilme ihtimaliniz oldukça yüksek. Genel itibarıyla caddenin neşeli ambiyansı dikkat çekici ancak birçok yere göre buradaki mekan, mağaza ve dükkanların biraz daha lüks olduğunu da belirtmek gerekiyor. ) gideceğiz ( 10.20 ). Bu caddeyi de gezdikten sonra yürüyerek Skinnarviksberget‘ e ( Stockholm’ün en popüler manzara seyir noktalarından biri. Skinnarviksberget’in tam Türkçe karşılığı ‘Deri Koyu’dur. Çünkü bir zamanlar burası derinin üretildiği ve tabaklandığı bir yermiş. Deniz seviyesinden yaklaşık 53 metre yükseklikte olan, Gamla Stan ve Stockholm Belediye Binası’nın muhteşem bir manzarasına sahip olan Skinnarviksberget, Stockholm’de gezilecek yerler listenizde olması gereken en popüler çekim merkezlerindendir. Skinnarvitksberget tüm yıl boyunca görülmeye değer. Burası kışın sakin, huzurlu bir yer oluyor, ancak haziran ayında bir hayli kalabalık olmakta. Bir zamanlar sadece yerel halkın geldiği, manzaraya karşı bir şeyler yiyip içtiği yerken, günümüzde Stockholm’ün en popüler turistik yerlerinden biri olmuştur. ) gideceğiz ( 12.20 ). Parktan tepeden manzarayı gördükten sonra arabayla Drottninggatan Caddesi‘ ne ( Kraliçe Caddesi anlamına gelen Drottninggatan Caddesi Stockholm’ün en kalabalık en yoğun caddelerrinden biridir. Normalm bölgesinden başlayan ve trafige kapalı olan Drottninggatan caddesi T-Central ve pek çok mağaza ve kafenin bulunduğu noktadan geçerek Gamla Stan’a ulaşıyor. ) gideceğiz ( 13.30 ). Caddeyi gezip etraftaki restoranların birinde yemek yedikten sonra arabayla Drottningholm Sarayı‘ na ( Levon Adası’ndaki deniz kenarı konumu, harika mimarisi ve devasa büyüklükteki yemyeşil bahçesi ile Drottningholm Sarayı da Stockholm’de mutlaka görülmesi gereken yerler arasında. İsveç Kraliyet Ailesi’nin özel yazlık konutu olarak inşa edilen tarihi saray, 17. yüzyıldan kalma. Avrupa sarayları içinde günümüze kadar en iyi korunarak gelmiş yapılardan biri. El oymaları, özel çiniler ile donatılmış sarayın her köşesi ince işçilik ve zevkin bir göstergesi. Ayrıca sarayın içindeki dikkat çekici ayrıntılar arasında Sultan I. Abdülmecit’in portresi de bulunuyor. Görkemli mimarisi ile Drottningholm Sarayı ziyaretçilerini tarihi ve biraz da masalsı bir yolculuğa sürüklüyor. Sarayın güney kanadı kraliyet ailesinin özel odalarına ayrılmış. Geri kalan bölümler ve bahçe ise ziyaretçilere açık. Yapının UNESCO Dünya Mirasları Listesi’nde olduğunu da belirtelim. Saray başlı başına bir sanat ve tarihi eser değerinde olsa da saraya sonradan eklenen Çin mimarisi örneği egzotik Çin Pavilyonu ile 18. yüzyıldan kalma faal tiyatro da görülmeye değer. ) gideceğiz ( 16.20 ). Sarayı gezdikten sonra Oslo’ daki otelimize gideceğiz.
Eğer Müzeleri de görmek isterseniz 3 gün daha Stockholm’ de kalabilirsiniz
10. Gün Oslo ( Thon Hotel Munch ) – Bergen
Sabah otelde kahvaltı ( 09.30 ) yaptıktan sonra yürüyerek Saray Parkı‘ na ( Oslo Kraliyet Sarayı’nın bahçesi olarak da görülen park çoğu turiste göre saraydan daha gösterişli. Çok büyük ve yemyeşil bir arazi üzerinde yer alan Saray Parkı, şehirde dinlenmenin güzel havanın tadını çıkartmanın ve küçük piknikler yapmanın en önemli adresi. Pek çok ülkede yer alan sarayın aksine saray çevresinde duvar yok, korumalar yok ve hatta koruma yok. İnsanlar köpeklerini dahi Saray Parkı’nda gezdirebiliyor. Yalnızca saray muhafızlarının nöbet değişimleri heyecan verici bir iki dakika sunuyor. Hem muazzam bir gezi noktası hem de güzel havanın tadını çıkartabileceğiniz yemyeşil bir alan sunuyor sizlere. Parktan saraya doğru yaklaşırken İsveç ve Norveç tek ülke iken hükmeden kral Karl Johan’ın atlı heykelini görebilirsiniz. ) gideceğiz ( 09.45 ). Parkı gezinip sarayın önünde fotoğraf çekildikten ( Saraya sadece turla girebiliyorsunuz ) sonra Karl Johans Caddesi‘ ne ( Oslo’nun kalbinin attığı yerlerden biri olan Caddes, şehirdeki en ünlü ve en yoğun turist trafiğine sahip olan yerdir. Oslo’nun şehir merkezindeki tren istasyonu ile Kraliyet Sarayı’nı çevreleyen geniş bir park olan Palace Park arasında uzanıyor. Karl Johans Gate olarak adlandırılmasına rağmen burası uzunca bir cadde ve çok sayıda restorana, cafeye ve barlara ev sahipliği yapmaktadır. Bulvarın doğu ucunda bulunan bronz kaplan heykeline de bakmayı unutmayın. 2000 yılında Oslo’nun 1000. yıldönümünü onurlandırmak için şehre hediye edilmiş olan heykel, caddenin en ilgi gören yerlerinden. Oslo’da nerede yenir ?, nerede alışveriş yapılır ? veya en iyi gece kulüpleri nerede bulunur ? sorularınıza bu caddede cevap bulabilirsiniz. Oslo gece hayatı için bir planınız varsa, şehrin önde gelen popüler barlarını ve gece kulüplerini bu caddede bulabileceğinizi unutmayın. Ayrıca caddenin çevresi de, şehrin en kaliteli mekanlarına ev sahipliği yapıyor. Yani kısaca, Oslo gezisinde Karl Johans Caddesi’ ni gitmelisiniz. ) gideceğiz ( 11.25 ). Caddeyi gezdikten sonra arabayla Bergenhus Kalesi‘ ne ( Norveç’in günümüze dek gelmeyi başaran en iyi korunmuş kalesidir. Yapıldığı tarih olan 13. yüzyıldan itibaren Norveç krallarının sarayı olarak kullanılan yapı, II. Dünya Savaşı esnasında oldukça zarar gördüğünden, savaşın ardından yenilenmiş. Bergen Limanı’na hakim bir noktada 16. yüzyılda inşa edilen, İskandinavya’daki en etkileyici yapılardan biri olarak biliniyor. İçerisinde 1940-45 Alman işgali sırasında kadınların ve direniş gruplarının öykülerini anlatan büyüleyici bir koleksiyona sahip olan Bergenhus Kalesi Müzesi’ni de barındıran kalenin enfes bir manzarası vardır. ) gideceğiz ( 20.30 ). Kaleyi gezdikten sonra otelimize gideceğiz.
11. Gün Bergen ( Scandic Bergen City ) – Oslo
Sabah otelde kahvaltı ( 09.30 ) yaptıktan sonra yürüyerek Fløyfjell‘ e ( Bergen’in kuzeydoğusundaki Fløyfjell, 319 metre yüksekliğe ulaşan, kentin ve çevresinin muhteşem manzaralarını görebileceğiniz bir tepe. Yürümeyi sevenler için doğa ve yerel şehir dokusuyla baş başa keyifli bir parkura sahip olan tepeye 8 dakikalık bir yolculukla fünikülerle de çıkılabiliyor. ) gideceğiz ( 10.10 ). Tepeden manzaraya baktıktan sonra arabayla Gamlehaugen Sarayı‘ na ( Gamlehaugen Sarayı (Gamlehaugen Palace), Kral Harald’ın Bergen’deki resmi konutudur. 1900 yılında inşa edilmiştir. Norveç’in ilk başbakanı Christian Michelsen’in de eviydi. Gamlehaugen banliyösü içerisinde bulunan saray ülkenin İsveç himayesinden kurtuluşunda büyük role sahip eski başbakanın konutuyken günümüzde kraliyet ailesinin evi olarak kullanılıyor. Evin birinci katı Başbakan Christian Michelsen’in anısına düzenlenen bir müzeye sahip. 8 farklı odada Norveç siyasi tarihine dair detayları görebileceğiniz yapının bahçesi de çok hoş. Saray ve muhteşem güzellikteki yemyeşil bahçesi, rehberler eşliğinde gezilebiliyorsunuz. Yalnızca haziran, temmuz ve ağustos aylarında salı, perşembe, cumartesi ve pazar günleri ziyaret edilebiliyor. Bergen şehir merkezinin 2 km güneyinde yer almaktadır. ) gideceğiz ( 13.15 ). Sarayı gezdikten sonra Bogstadsveien‘ e ( Norveç’in en ünlü ve en uzun caddelerinden biri olan Bohstadveien, şehrin en turistik noktasıdır. Kraliyet Sarayı’ndan Majorstuen’e kadar uzanan hareketli cadde aynı zamanda alışveriş caddesi olarak da anılmaktadır. Yaklaşık 300 mağaza ve kafeye ev sahipliği yapan Bogstadveien, özellikle buluşma ve dolaşma noktasıdır. Yerel halkında sıklıkla uğradığı caddede Zara, H&M vb. pek çok bilindik mağazaya ulaşabilirsiniz. ) gideceğiz ( 21.30 ). Caddeyi gezdikten sonra otelimize gideceğiz.
Eğer Müzeleri de görmek isterseniz 1 gün daha Bergen’ de kalabilirsiniz
12. Gün Oslo – Göteborg
Sabah otelde kahvaltı ( 09.30 ) yaptıktan sonra arabayla Sofienberg Parkı‘ na ( Grünerlokka bölgesinde yer alan 180 dönüm arazi üzerine kurulu oldukça büyük bir park olan Park, popüler bir dinlenme noktasıdır. Çevredeki binalar kendi bahçelerine sahip olmadığından özellikle yaz aylarında barbekü için bölge halkının ziyaret ettiği park, yaz aylarında da turistler ile dolup taşar. Çocuklu ailelerinde sıklıkla tercih ettiği parkta banklar, çocuklar için oyun alanları, tuvaletler ve barbeküye yardımcı yanmaz kaplar bulunuyor. Sofienberg Parkı’nın en önemli özelliklerinden biri de ismini de aldığı Sofienberg Kilisesi’ne ev sahipliği yapması. Şehir sakinlerinin oldukça saygı duyduğu bu kilise 1877 yılından beri burada yer alıyor. ) gideceğiz ( 09.45 ). Parkı gezdikten sonra arabayla Torggata‘ ya ( Oslo’nun merkezinde yayalar ve bisiklet sürücüleri için ayrılmış olan cadde, restoran ve barlarıyla ünlü popüler bir duraktır. Grünerlokka ve Youngstorget arasında bir bağlantı yolu da olan cadde, kafeleri, kaliteli yemekler sunan restoranları ve birkaç özel moda mağazasıyla turistlerin sevdiği, yerel halkın ise daha sık uğradığı bir caddedir. Starbucks bağımlıları buradan kahvelerini özgürce satın alabilirler. Caddenin yan sokakları ise gece hayatının nabzını tutan Tilt, Cafe Sara, Bira Fabrikası, Crowvbar gibi mekanlarla çevrilidir. ) gideceğiz ( 11.40 ). Caddeyi gezdikten sonra arabayla The Vigeland Sculpture Park ya da Frogner Parkı‘ na ( Frogner Parkı içerisinde bir bulvar boyunca yer alan Vigeland Parkı, 850 metrelik bir alan üzerinde yer alan bronz ve granitten yapılmış 212 heykelden oluşuyor. Daily Mail tarafından ‘’Dünyanın En Tuhaf Heykelleri’’ olarak adlandırılan koleksiyon; dev bir kertenkele kucaklayan kadından, bebeklerle savaşan çıplak bir savaşçıya kadar oldukça ilginç heykellere ev sahipliği yapıyor. Ayrıca heykellerin hepsi tek bir sanatçı tarafından yapılmış. Norveçli ünlü heykeltıraş Gustov Vigeland’ın birbirinden ilginç heykelleri ile bezeli parkta, harika saatler geçirebilirsiniz. Gustav Vigeland, 1939-1949 yılları arasında inşa edilen parkın son halini göremeden 1943 yılında vefat etmiştir. Yılda 1 milyondan fazla ziyaretçi ağırlayan park Oslo’nun simgesel yapılarından biri haline gelmiştir. Dünyanın en büyük heykel parkı olan Vigeland Heykel Parkı, görenleri kendine hayran bırakan etkileyici heykel çalışmaları ile herkes tarafından merak edilen bir gezi noktasıdır. ) gideceğiz ( 13.00 ). Parkı gezdikten sonra arabayla Aker Brygge‘ e ( Karl Johans Caddesi üzerindeki alışveriş ve eğlence olanakları ilginizi çekmezse rotanızı Aker Brygge‘ye çevirebilirsiniz. Kent merkezinin batısında yer alan mahalle, 1980’li yıllardan beri kentin en nezih yerleşim bölgelerinden biri olarak anılıyor. Oslo Fiyortu’nun kolu olan Pipervika’nın batı kıyısı boyunca uzanan bölgenin geniş caddeleri, gün boyunca çeşitli aktivitelere odaklanarak keyifli zaman geçirmek isteyenlerle dolup taşıyor. Bir zamanların sanayi bölgesi Aker Brygge sınırları içerisindeki çoğu depo ve iş merkezi, şimdilerde alışveriş merkezlerine ev sahipliği yapıyor. Kimisinde ise gece hayatına yön veren eğlence mekânları faaliyet gösteriyor. Bölgeye gittiğinizde dilerseniz sahil kısmındaki rekreasyon alanından güneşin tadını çıkartabilirsiniz. ) gideceğiz ( 14.20 ). Bu bölgeyi gezip etraftaki restoranların birinde yemek yedikten sonra yürüyerek Akershus Fortress’ e ( Oslo gezilecek yerler listenizi oluşturmaya, 1299 yılında inşa edilen Akershus Fortress‘ı ilk sıraya yazarak başlayabilirsiniz. Kalenin yapım emrini, Oslo’nun Norveç’in başkenti olması sonrasında Kral 5. Haakon vermiştir. Şehri dış tehditlere karşı korumak gibi önemli bir görev üstlenen ve limanın doğu tarafında bulunan askeri yapı, ilk başta tek bir binadan oluşuyormuş. Ancak yüzyıllar içerisinde gerçekleştirilen genişletme çalışmaları sayesinde günümüzdeki görünümüne kavuşmuş. Bir dönem hapishane olarak kullanılan Akershus Kalesi, şimdilerde Norveç Silahlı Kuvvetler ve Norveç’in Direnişi müzelerine ev sahipliği yapıyor. Manzara izlemek için ideal mekânlar arasında sayılan kaledeki tüm kültürel alanlar hakkında detaylı bilgi sahibi olmak isterseniz rehberli turlara katılabilirsiniz. ) gideceğiz ( 17.10 ). Kaleyi gezdikten sonra yürüyerek SALT‘ a ( 3 sauna, sanat sergileri, bir kafe, konser alanı, bir pazar ve diğer etkinliklerin bulunduğu bir kompleks olan SALT, Oslo’nun en hareketli ve en canlı yerlerinden biridir. Oslo’yu yaz aylarında ziyaret ediyorsanız, SALT’a mutlaka akşam saatlerinde uğrayın. Çok sayıda konsere ve etkinliğe ev sahipliği yapan bu kültür merkezinde, bir şeyler yiyip içebileceğiniz mekanlar da bulunuyor. SALT, göçebe bir sanat projesi olarak da biliniyor. Proje, sanat, müzik, yemek ve mimariyi Sami Rintala (Rintala Eggertsson Architects) tarafından tasarlanan birkaç muhteşem ahşap yapıda bir araya getiriyor. Ayrıca yıl boyunca açık olan Oslo’nun en büyük açık oturma alanlarından birine sahip. Burada yazın fiyorttan gelen serin esintinin, kışın ise şöminelerin sıcaklığının keyfini çıkarabilirsiniz. ) gideceğiz ( 18.20 ). Bölgeyi gezdikten sonra arabayla Liseberg Parkı‘ na ( İskandinavya’nın en çok ziyaret edilen yerlerinden biri olan Park, Avrupa’nın önde gelen tema parklarından biridir. İskandinavya’nın en büyük eğlence parkı, ziyaretçilerine yüksek sınıf eğlence, konaklama, ilgi çekici mekanlar, çeşitli restoranlar sunmaktadır. Göteborg’da, ana cadde Avenyn’e yaklaşık 15 dakikalık yürüme mesafesinde olan Liseberg lokasyon olarak merkezi bir konumdadır. Burada yeteri kadar zamanınız olduğundan emin olun. Çünkü Avrupa’nın en büyük serbest düşüş etkinliği olan AtmosFear ve rollercoaster gibi bir sürü eğlence imkanlarını deneme fırsatı bulabilirsiniz. ) gideceğiz. Burda eğlendikten sonra otelimize gideceğiz.
Eğer Müzeleri de görmek isterseniz 2 gün daha Oslo’ da kalabilirsiniz
13. Gün Göteborg – Malmö – Kopenhag
Sabah otelde kahvaltı ( 09.30 ) yaptıktan sonra arabayla Göteborg Botanik Bahçesi‘ ne ( Sadece Kuzey Avrupa’nın değil tüm Avrupa’nın en önemli botanik bahçelerinden sayılan Göteborg Botanik Bahçesi, her çeşit süs bitkisi ile, temiz, düzenli park ve botanik park karışımı bir tabiat parkıdır. 12 bin çeşit bitki 175 hektarlık alanda kendinizi adeta doğanın kucağında hissedebilirsiniz. ) gideceğiz ( 10.15 ). Bahçeyi gezdikten sonra yürüyerek Slottsskogen‘ e ( Daha çok spor aktiviteleri için tercih edilen park alanında insanlar bisiklet turlarına çıkıyor ya da koşu yapıyorlar. Farklı bir atmosfere sahip olan Slottsskogen bünyesinde küçük bir hayvanat bahçesi ve Doğal Tarih Müzesi de yer alıyor. ) gideceğiz ( 11.30 ). Parkı gezdikten sonra arabayla Stortorget‘ e ( Malmö şehrinde Old Town olarak bilinen bölgede bulunan bu meydanda kışları halka açık buz paten yapılmaktadır. Meydanin tam ortasinda bulunan heykel, sehri Danimarkalilardan alan isveç Kral 5. Karl Gustav’a attir ve bronzdan yapilmis birçok müzisyen heykeli de bulunmaktadir. Eğer bu meydana gitme firsatiniz olursa heykellere sarilip fotograf çekilebilirsiniz. Ayrica, 2.500 metrekarelik bir alanda konumlanan bu meydanda her yil agustos ayinda gerceklestirilen Malmö Festivali’nin yaninda büyük etkinliklere, binicilik sporlarina ve çesitli konserlere yer verilir. Sehrin en eski meydani olan Stortorget, sehrin en eski yapilarindan biri olan Malmö Belediye Binası’n barındırmaktadır. 1546 yılında inşa edilen bu bina, yillar gectikçe birçok dedisime uğrayarak bugünkü Rönesans mimarisi görünümüne kavusmustur. ) gideceğiz ( 17.00 ). Meydanı gezdikten sonra yürüyerek Malmö Kalesi‘ ne ( Eski sehir bölgesinde bulunan Malmö Kalesi, savunma merkezi olan Malmö sehrinin günümüze ulasan tek kalesidir. Tarih müzesi bölümü olan bu kalede cok cesitli esyalar ve o dönemlerde kullanilan malzemeler sergileniyor. Bu müzeyi gezmek isterseniz kapida 40 SEK ödemelisiniz. Sanat müzesine de yer veren bu kale ayrica hayvanat bahçesine de ev sahipligi yapiyor. Hediyelik esyalar bölümünù geçtikten sonra karsiniza sikacak olan hayvanat bahçesinde birçok tropikal hayvant görme sansi yakalayacaginiz gibi üstelik bir ücret de ödemeyeceksiniz. Malmö Kalesi essiz doganin ortasina kurulmus bir kaledir. Bu kaleye geldignizde, bisikletle çevresinde tur atmak ya da oturup biraz dinlenmek ve dogay izlemek isteyebilirsiniz. Ayrica, Kale’nin hemen yaninda olan Kungsparken Park yapay gölleri ve bol yesilligi ile ünlüdür. Kale’ye gitmeden ya da oradan dönerken bu parktan geçmek isteyebilirsiniz. ) gideceğiz ( 18.20 ). Kaleyi gezdikten sonra arabayla Jægersborggade‘ e ( Nørrebro mahallesindeki Jaegersborggade sokağı, tehlikeliyken zaman içerisinden Kopenhag’ın en hippi ve en uğultu sokaklarından birine dönüşmüştür. Günümüzde, küçük yerleşim yeri yaklaşık 40 sanat galerisine, organik ürün dükkanlarına, vintage kıyafet dükkanlarına, seramik ve mücevher tasarımcılarına, bar, kafe ve restoranlara ev sahipliği yapıyor. En ünlü Inge Vincent’ın seramik atölyesi, el sanatları mağazası Vanishin Point ve mücevher tasarımcıları Ladyfingers diyebilirim. ) gideceğiz ( 21.00 ). Meydanı gezdikten sonra otelimize gideceğiz.
Eğer Müzeleri de görmek isterseniz 1 gün daha Göteborg ve Malmö’ de kalabilirsiniz
14. Gün Kopenhag ( City Hotel Nebo )
Sabah otelde kahvaltı ( 10.00 ) yaptıktan sonra yürüyerek Tivoli Bahçesi‘ ne ( Çocuk ya da yetişkin ayrımı olmadan her yaştan insanın kendine göre eğlenebileceği peri masalı ambiyansındaki eğlence parkı 19. yüzyılda inşa edilmiştir. Tivoli Bahçeleri aslında bir lunapark ve George Carstensen’in çocukluk hayali olarak hayata geçirilmiştir. 1843 senesinde Kral’ın da desteğiyle Carstensen’in projesi onaylanmıştır. Walt Disney’in tasarlanmasına da ilham olan Tivoli Bahçeleri aynı zamanda Roller Coaster’ın da ilk kez görüldüğü yerdir. Şu an için tematik eğlence parkında 30’a yakın Roller Coaster çeşidi bulunmaktadır. Bir lunapark için beklentileri fazlasıyla karşılayan Tivoli Bahçeleri sadece eğlenceli ve adrenalin seviyenizi yükseltecek oyuncaklarla sınırlı değildir. Ağaçlar ve yüzlerce çeşit bitki ile donatılmış park özellikle bahar/yaz aylarında tüm güzelliklerini sergiliyor. Parkta aynı zamanda yaklaşık bini aşkın deniz canlısına ev sahipliği yapan bir akvaryum da var. Çeşitli gösteri, etkinlik ve şovların da düzenlendiği Tivoli Bahçeleri aynı zamanda yeme-içme olanakları ile de ziyaretçilerine üst düzey bir tatmin sağlamaktadır. Nitekim alışılagelmiş eğlence parkı mekanlarından ziyade lüks kategoride hizmet sunan restoranlar Tivoli Bahçeleri’nin ayrılmaz bir parçası olmuştur. ) gideceğiz ( 10.10 ). Bahçeyi gezdikten sonra yürüyerek Belediye Meydanı‘ na ( Kopenhag’ın en iyi bilinen meydanlarından biri olması ve şehirdeki diğer cazibe merkezlerinden kolay ulaşabilir olması, bu meydanın en önemli özelliği. 1892-1905 yıllarında inşa edilmiş olan Kopenhag Belediye Binası, İtalya’nın Siena Belediye Binası’ndan esinlenilerek, Ulusal Romantik tarzda mimar Martin Nyrop tarafından tasarlanmıştır. Belediye Binası’nın 105,6 metre uzunluğundaki kulesine günümüzde çıkılabilmektedir. Belediye Meydanı’nın bulunduğu yer Kopenhag’ın ünlü alışveriş caddesi olan ‘Strøget’in başladığı yerdir. Ayrıca meydan, Danimarkalı halk tarafından bir buluşma yeri, konser alanı veya etkinlik merkezi olarak da kullanmaktadır. ) gideceğiz ( 11.10 ). Meydanı gezdikten sonra yürüyerek Christiansborg Sarayı‘ na ( Burası aynı zamanda Danimarka Parlamentosu’na da ev sahipliği yapıyor. 18. yüzyıldan kalma saray tarihi boyunca yangın gibi çeşitli afetler nedeniyle 3 kez yeniden inşa edilmiştir. Kraliyet Ailesi’nin kullandığı bazı bölümler halka kapalı olsa da genel olarak ziyarete açık olan sarayda Kraliçe birçok davet vermektedir. Saray bünyesinde 10 tane farklı detaylarla dekore edilmiş misafir kabul odaları vardır. Kraliçe’nin yemek davetlerini verdiği salonlardan en görkemlisi yaklaşık 400 kişilik Büyük Salondur. Kraliçe daha resmi konuklarına ise Taht Salonu’nda daveti etmektedir. Fiilen kullanılan bu salonları da saray turunuz esnasında gezme şansına sahipsiniz. Sarayda sergilenen ve Danimarka’nın 1000 yıllık geçmişini betimleyen duvar halılarını ise mutlaka görmelisiniz. Kraliçe’ye ait olan gösterişli duvar halıları saray ziyaretçileri tarafından yoğun bir ilgi ile karşılaşılanmaktadır. ) gideceğiz ( 12.30 ). Sarayı gezdikten sonra yürüyerek Amagertorv‘ a ( Kopenhag’ın merkezi meydanlarından biridir ve buraya orta çağda ürünlerini satmak için gelen Amager çiftçilerinin adı verilmiştir. Günümüzde Amagertorv, Rådhuspladsen’i Kongens Nytorf’a bağlayan 1.1 km uzunluğunda bir alışveriş caddesi olan Strøget yaya bölgesinin bir parçasıdır. Strøget caddesi ve marka mağazalarıyla doludur, bu yüzden bu cadde cephesinde Georg Jensen, Disney Mağazası, Louis Vuitton, Muson ve Illums mağazalarını rahatlıkla görebilirsiniz. Bölgedeki en ilgi çekici binalar, 19. yüzyıl tarihçiliğinin Danimarka örneği olan Ole Haslunds Hus ve Royal Copenhagen mağazasına ev sahipliği yapan No.6’daki Mathias Hansen Evi. İkincisi ise, Kopenhag’daki en eski binalardan biridir ve daha sonra belediye başkanı Mathias Hansen için 1616 yılında inşa edilmiştir. Tipik bir Hollanda Rönesans tarzı evidir. ) gideceğiz ( 13.50 ). Meydanı gezip etraftaki restoranların birinde yemek yedikten sonra yürüyerek Strøget Sokağı‘ na ( Kopenhag’da alışveriş yapmak istediğinizde ilk gidebileceğiniz yerlerden biri Strøget Sokağı. Turistik açıdan her zaman yoğun olan Strøget Sokağı şehirdeki en popüler alışveriş merkezleri arasında bulunuyor. Alışveriş açısından turistlere geniş ve renkli bir yelpaze sunan Strøget Sokağı’nın ayırt edici özelliklerinden biri ise Avrupa’nın en uzun yaya yolu olması. (1,1 km) Sokak 1962 senesinde trafiğe tamamen kapatılmış ve Danimarka’da bu açıdan bir ilk olma unvanını da taşıyor. Lüks alışveriş mağazalarından daha uygun fiyatlı marka ürünlere kadar farklı alışveriş seçenekleri sunan Strøget Sokağı’nda Louis Vuitton, Hugo Boss, Zara, Hermes, Prada, H&M gibi firmalar hizmet veriyor. Strøget Sokağı’nda birçok hediyelik eşya dükkanı da var. Eğer Kopenhag seyahatinizden sevdiklerinize hediyelerle dönmek istiyorsanız bu dükkanlara bir göz atabilirsiniz. ) gideceğiz ( 17.00 ). Sokağı gezdikten sonra yürüyerek King’s Garden‘ a ( Danimarka’nın en çok ziyaret edilen ve en eski parkı da bence ayrı bir ilgiyi hak ediyor. King’s Garden Kopenhag gezilecek yerler listesinin önemli kamusal parkları arasında. Rosenborg Sarayı’nın da içinde olduğu King’s Garden 17. yüzyılda Kraliyet ailesine özel yaptırılmış. Şu anda ise halka açık harika bir dinlenme yeri. Her yer renk renk çiçekler ve çeşit çeşit bitkiler ile dolu. Özellikle bahar mevsiminde kiraz ağaçların görüntüsü dillere destan bir güzellikte. Parkın ortasındaki büyük havuz ise bu büyüleyici tabloyu tamamlıyor. Botanik ve kelebek bahçeleri ile de ünlü olan King’s Garden aynı zamanda çok sayıda heykele de ev sahipliği yapıyor. Parkın içinde dolaşırken birbirinden ilginç heykel ve anıtlar karşınıza çıkıyor. 12 hektarlık parkın ilginç tarihi binaları da bahçe gezinizi renklendirecek. Ayrıca alanda oturup bir şeyler yiyip içebileceğiniz kafeler de var. Seyahatiniz yaz aylarına denk gelirse Kral’ın Bahçesi’ndeki konserler ve sanat sergilerine de katılabilirsiniz. ) gideceğiz ( 18.15 ). Bahçeyi gezdikten sonra arabayla Rosenborg Kalesi’ ne ( Kral IV. Christian’ın 17. yüzyıl başlarında yaptırdığı Rosenborg Kalesi içinde yer aldığı Kral’ın Bahçesi ve barındırdığı paha biçilmez koleksiyonlar ile birlikte Kopenhag’ın en özel yapılarından biri. Danimarka’nın en eski Kraliyet bahçesinde inşa edilen Rosenborg Kalesi 1838 senesinde halkın ziyaretine açılmış. 1800’lü senelerin ortalarına kadar Danimarka Krallarına ev sahipliği yapan Rönesans stildeki Rosenborg Kalesi günümüzde Avrupa’nın en etkileyici ve görkemli müzelerinden biri olarak görülüyor. Rosenborg Kalesi’nin içindeki tarihi yolculuğunuz sırasında görebileceğiniz en değerli eşyalar arasında İsveç-Danimarka savaşını tasvir eden motifler ve duvar halıları var. Şövalyeler Salonu’nda teşhir edilen bu duvar halıları müzenin ziyaretçileri tarafından yoğun bir ilgi görüyor. Kalede aynı zamanda ışıltılı Kraliyet mücevherlerini, Kral’ın yazı masasını, banyosunu, kişisel eşyalarını da görme imkanınız bulunuyor. Kraliyet ailesi üyelerinin balmumu heykelleri ise oldukça gerçekçi ve asırlar öncesine uzanan kale yolculuğunu daha da ilginç kılıyor. Peki, eskiden Kraliyet ailesinin üyelerini ağırlayan ve bugün müze olarak hizmet veren Rosenborg Kalesi’nde daha neler görebilirsiniz? Tarihi yapıda sergilenen koleksiyonlar kalenin popüler olmasında büyük bir pay sahibi. Özellikle dünyanın en iyi Venedik Cam Koleksiyonu ile Flora Danica Koleksiyonu sanatın inceliğini ve zarafetini tam anlamıyla gözler önüne seriyor. Kalenin bahçesine ise ayrıca bir parantez açmam lazım. Kral’ın Bahçesi olarak da bilinen muazzam güzellikteki alanda oyun parkları, restoranlar ve çeşit çeşit botanik bahçeleri yer alıyor. ) gideceğiz ( 19.10 ). Kaleyi gezdikten sonra arabayla Kronborg Slot‘ a ( Hamlet’in izlerini taşıyan ve dünyanın dört bir yanında onun kalesi olarak ünlenen Kronborg Slot (Kronborg Kalesi) Kopenhag’da görmeden dönülmemesi gereken yerler arasında. Kronborg Kalesi William Shakespeare’in yazdığı ve dünyanın en ünlü tiyatro oyunlarından biri olan Hamlet’in geçtiği yer. Hamlet o dillere destan “Olmak ya da olmamak işte tüm mesele bu” tiradını burada atıyor ve babasının hayaletiyle de yine bu sarayda konuşuyor. Özellikle bir William Shakespeare ve edebiyat tutkunuysanız saray sizi tam anlamıyla mest edebilir. Kopenhag merkeze ortalama 40 metre uzaklıktaki sevimli kasaba Helsingor’da yer alan Kronborg Kalesi’nde sadece Hamlet izlerini göreceğinizi sanmayın. 1500’lü yıllarda yapıldığı tahmin edilen Orta Çağ sarayı hendekleri ve surları ile gerçek bir kale görünümünde. Duvarlar ve dış cephe günümüze kadar güzel şekilde korunmuş. Ayrıca yapı Kuzey Avrupa’da görebileceğiniz en büyüleyici Rönesans saraylarından biri olarak gösteriliyor. İç bölüme gelirsek saray odaları son derece gösterişli şekilde dekore edilmiş. Danimarka tarihi ve Hamlet’e dair birçok iz var bu odalarda. Bilhassa Şövalyeler Salonu ve Denizcilik Müzesi’ni görmenizi öneririm. Güzel ve huzur dolu saray bahçesi ile harika bir şehir manzarası da Kopenhag seyahatinizde kolay kolay unutamayacağınız anılar arasına girebilir. ) gideceğiz ( 20.45 ). Bu kaleyi de gezdikten sonra otelimize gideceğiz.
15. Gün Kopenhag – Hamburg ( Henri Hotel Hamburg Downtown )
Sabah otelde kahvaltı ( 10.00 ) yaptıktan sonra arabayla Frederiksborg Sarayı‘ na ( Kuzey Avrupa’nın en şaşalı ve büyük Kraliyet saraylarından biri olan Frederiksborg Sarayı’nı da mutlaka ziyaret etmelisiniz. Rönesans stilinin zarif çizgileriyle 17. yy başında Danimarka Kralı tarafından yaptırılan Frederiksborg Sarayı sadece mimarisi ile değil gezmesi oldukça keyifli olan konumu ile de dikkat çekiyor. Size biraz Kopenhag’dan ortalama 30 km mesafede bulunan Hillerod’dan bahsedeyim. Burası küçük, şirin ve turistlerin ilgisini çeken bir kasaba. Tarihi evleri, meydanı ve gölü ile keyifli bir ambiyansı var. Şehirden tren seferleri ile de bölgeye gelinebiliyor. Sık sık Fransa’daki Versailles Sarayı’na benzetilen Frederiksborg Sarayı ise kurulduğu günden itibaren bir asır boyunca Kraliyet ailelerine ev sahipliği yapmış ve o dönemlerin görkemli zamanlarına şahit olmuş. Sarayın dekorundan odalarına ve mimarisine kadar her bir köşesine 17. ve 18. yüzyıl Kraliyet yaşantısının ruhunun sindiğini görebilirsiniz. 1859 yılındaki büyük yangından sonra kullanılmaz hale gelen saray Kral’ın isteği üzerine müzeye çevrilmiş. Sarayın içinde 1878 yılından kalma Ulusal Tarih Müzesi de bulunuyor. Ayrıca tarihi tablolar, yağlı boya resimler, çarpıcı mobilyalar, müthiş tavan süslemeleri, Danimarka’nın en önemli portre koleksiyonu da sarayda görebilecekleriniz arasında. Sarayın mimarisi kadar Barok stili bahçesi de oldukça güzel. Düzenli ve görkemli bahçesi gölün güzelliği ile etkileyici bir bütünlük içinde. ) gideceğiz ( 11.20 ). Sarayı gezdikten sonra arabayla Amalienborg Sarayı‘ na ( Her gün 11:30-12:00 saatleri arasında gerçekleşen Muhafızların değişim töreni ile dikkat çeken Amalienborg Sarayı, Kopenhag’da görülmesi gereken en önemli yerler arasında. Şık ve görkemli mimarisi, birbirinden değerli sanat eserleri ve odalarıyla eşsiz bir kültür ve sanat deneyimi sunan sarayda kraliyet ailesinin hem geçmişini hem de şimdiki yaşamını keşfedebilirsiniz. Çünkü sarayın içinde, Danimarka’nın en yeni kral ve kraliçelerinin özel odalarını görebiliyorsunuz. Rosenborg’un kardeş sarayı olarak da bilinen Amalienborg’a, Rosenborg Sarayı’ndan veya şehirdeki birçok cazibe merkezinden yürüyerek ulaşabiliyorsunuz. Meydana bakan dört saray, aslen soyluların evleri olarak inşa edilmiş, ancak 1794’te Christiansborg’da çıkan bir yangından sonra Kraliyet Ailesi tarafından bir ikamet yeri olarak kullanılmaya başlanmış. ) gideceğiz ( 14.10 ). Bu sarayı da gezip etraftaki restoranların birinde yemek yedikten sonra arabayla Frederiksberg Have‘ na ( Çok çeşitli bahçeleri, antik mimarisi ve her yıl düzenlenen Yaz Ortası Arifesi kutlamalarının merkezi olan Frederiksberg Have, 65 hektarlık oldukça büyük bir alanda yer alıyor. Burası, göller, ormanlık alanlar ve güzel piknik alanları ile Kopenhag’ın en romantik parkı olarak da biliniyor. Parkın heybetli barok sarayı Frederiksborg Slot, 19. yüzyılın ortalarına kadar kraliyet ailesinin yazlık konutuydu. Bugünlerde Danimarka Kraliyet Askeri Akademisi’ne ev sahipliği yapıyor. Çin Pavyonu, 1799’da bir kraliyet çay evi olarak inşa edilen bir başka kraliyet kalıntısıdır. ) gideceğiz ( 16.10 ). Bahçeyi gezdikten sonra arabayla Hamburg’taki otelimize gideceğiz.
Eğer Müzeleri de görmek isterseniz 3 gün daha Kopenhag’ da kalabilirsiniz
16. Gün Hamburg ( Henri Hotel Hamburg Downtown )
Sabah otelde kahvaltı ( 10.00 ) yaptıktan sonra yürüyerek Spitalerstraße‘ e ( Hamburg’ un Altstadt bölgesinde bulunan cadde, şehrin en önemli alışveriş caddesidir. Şehrin en işlek caddesi olmasının yanı sıra geleneksel ve modern mimarinin yansıtıldığı binaları görebilirsiniz. Cadde içerisinde bilinen markalar arasında H&M, Zara, Peek&Cloppenburg, Douglas, Ansons gibi moda mağazalarının yanı sıra az da olsa butik mağaza da bulunmakta. Mağazaların yanı sıra banka ve iletişim noktaları da bulunmakta. Acıktığınızda ise dünya mutfağına sahip yemekleriyle Viven Restorant’ da yiyebilirsiniz. ) gideceğiz ( 10.10 ). Caddeyi gezdikten sonra yürüyerek Mönckebergstrasse‘ e ( Şehrin en işlek caddesini olasının yanında tarihi bir merkez sayılıyor. Trafiğe kapalı olan cadde üzerinde meşe ağaçlarının gölgeleri altında rahatça dolaşabilirsiniz. Karşılıklı alışveriş dükkanları dışında AVM’ de bulunmaktadır. Ayrıca modanın önde gelen mağazalarından olan C&A, Peek&Cloppenburg ,H&M, Zara ve Ansons gibi mağazalar yer almaktadır. Acıktığınız da ise Avusturya mutfağını sunan Tschebull Restorant’ ında ve yöresel yemek isterseniz Levantehaus Restorant’ ında yiyebilirsiniz. ) gideceğiz ( 11.50 ). Bu caddeyi de gezdikten sonra yürüyerek Rathausmarkt‘ a ( Tarihi noktaları, alışveriş ve yeme-içme noktalarına açılan meydan, şehrin merkezinde bulunmaktadır. Birçok noktaya açılan meydan, İtalyan mimarisine göre inşa edilmiş şık ve işlek bir meydandır. Burası Venedik’ teki San Marco Meydan’ ından ilham alınarak yapılmıştır ve etrafı ana yollara açılmakla beraber işlek caddelere bağlanmaktadır. Meydanda para yüklemesi yapabileceğiniz mini klosk makineleri ile birkaç butik dükkan da bulunmaktadır. ) gideceğiz ( 13.10 ). Meydanı gezdikten sonra Jungfernstieg Bulvarı‘ na ( Son yıllarda popülaritesi bir hayli artan bulvarın büyük bölümü, yeni şehir merkezi sınırları içerisinde yer almaktadır. Küçük bir kısmı ise Eski Hamburg’un iç kesimlerine doğru uzanıyor. Gölün kıyısında olmasının getirdiği etki ile özellikle hafta sonları burası da ilgiden nasibini fazlasıyla alıyor. Bira içebileceğiniz kaliteli bir mekân aradığınızda burda bulabilirsiniz. Kentin önde gelen bulvarlarından biri olmasının yanında Jungfernstieg, tam bir alışveriş cenneti. Hamburg’un en büyük alışveriş merkezleri ve prestijli mağazaları, kentin bu kesiminde sıralanıyor. Hatta bölge, kentin en iyi konaklama tesislerinden bazılarına da ev sahipliği yapıyor. ) gideceğiz ( 14.45 ). Bulvarı gezip etraftaki restoranların birinde yemek yedikten sonra arabayla Stadtpark‘ a ( Einterhude bölgesinde bulunan park, şehrin en büyük ikinci yeşil parkıdır. Yeşilin kalbi olan park, 148 hektarlık büyük bir alanda spor, gezi ve sanat eserleri bulunmaktadır. Yürüyüş alanlarının yanı sıra, sahip olduğu göl sayesinde kano ve pedalla bot gezileri yapabilir, futbol ve voleybol gibi farklı spor dallarıyla ilgilenebilirsiniz. Ayrıca parkın dört bir yanında heykel bulunmaktadır. Park açık hava konserlerine ev sahipliği yapmaktadır. Patti Smith, Erobique ve Gipsy gibi grupların verdiği konserleriyle parkı doldurmaktadır. ) gideceğiz ( 17.30 ). Parkı gezdikten sonra arabayla Treppenviertel‘ e ( Hamburg şehir manzarasını izleyebileceğiniz en iyi nokta olmakla beraber tüm şehri de görebiliyorsunuz. Avrupa’ nın ortasında akdeniz rüzgarı hissedeceğiniz yer, hadi manzarasının yanında bölgedeki evleriyle de hoş bir şekilde karşılamaktadır. En tepeye ulaşmanın tek yolu 5.000 basamaktan çıraktır. Tepeye çıkarken kiliseler, parklar ve Wilhelminian tarzı evler göreceksiniz. En tepeye ulaştığınızda Limana yaklaşan gemilerden tutunda sahilde yürüyen insanlara kadar her yeri göreceksiniz. ) gideceğiz ( 19.30 ). Tepeden manzaraya baktıktan sonra arabayla St. Pauli‘ ye ( Şehrin kalbinin attığı yerdir. Gece hayatı, eğlence, alışveriş ve yemek gibi aklınıza gelebilecek her türlü şeyi bu cadde de yapabilirsiniz. Elbe Nehri boyunca sağlı sollu dükkanlarıyla en hareketli noktadır. Kırmızı ışık bölgesi olarak da bilinen meydan, en iyi gece kulüplerine ve barlara ev. sahipliği yapmaktadır. Daha çok tercih edilen Mojo Club, Angie’ s ve Freiheit 36 en sevilen eğlence mekanları olup ayrıca uygun fiyatlıdır. Birçok noktanı göbeği olan yerin çevresinde çok fazla alışveriş ve gezi noktası bulunmaktadır. ) gideceğiz ( 21.15 ). Caddeyi gezdikten sonra otelimize döneceğiz.
Eğer Müzeleri de görmek isterseniz 2 gün daha Hamburg’ da kalabilirsiniz
17. Gün Hamburg ( Henri Hotel Hamburg Downtown ) – Berlin
Sabah otelde kahvaltı ( 10.00 ) yaptıktan sonra arabayla Jenischpark‘ a ( Hamburg’daki Jenischpark, metropol ziyaretçilerine dinlenme ve parkın tarihi geçmişini tanıma fırsatı sunuyor. Jenisch Evi ve Ernst Barlach Evi, 43 hektarlık güzel parktaki kültürel mücevherlerdir. 18. yüzyılın sonunda Baron Johann Caspar Voght adına İngiliz bahçesi olarak düzenlenen park, 1828’de Hamburg Senatörü Martin Johann Jenisch tarafından satın alındıktan sonra yeniden tasarlandı. Jenischpark, 1927’de Altona şehri tarafından devralındı ve nihayet on bir yıl sonra Hansa Şehri Hamburg’un mülkü oldu. Flottbektal doğa koruma alanı, park manzarasının ayrılmaz bir parçasıdır. Gelgitten etkilenen taşkın ovası, nesli tükenmekte olan flora ve fauna ile nadir bir biyotop tipi içerir. Yürüyüş yapmak, dinlenmek ve eğlenmek için ideal. Othmarschen’deki bu park, ziyaretçilerine sadece engebeli çayırlar, yaşlı akçaağaç, kestane ve meşe ağaçları ve küçük bir dere ile güzel bir doğa sunmakla kalmıyor, aynı zamanda Jenisch Evi ve Ernst Barlach Müzesi’ni de içeriyor. ) gideceğiz ( 10.50 ). Parkı gezdikten sonra arabayla Miniatur Wunderland‘ a ( Dünyanın en büyük ve modern demiryolu sistemi Frederick ve Gerrit Braun tarafında açılmış gezi noktasıdır. Yaklaşık 1000 metrekarelik bir alanda 7 farklı bölüm bulunmaktadır. Bu bölümler arasında: Alpler, Knuffingen, Avusturalya, İskandinavya, İsviçre, Hamburg ve Hamburg havalimanı bulunmaktadır. Son olarak İtalya’ nın eklenmesiyle 215.000 insan figürüyle el yapımı 930 trenle ülke ülke önemli noktaları minyatür olarak görebilirsiniz. Ayrıca burayı isterseniz rehberle isterseniz kendiniz gezebilirsiniz. ) gideceğiz ( 12.30 ). Burayı da gezdikten sonra arabayla Teufelssee‘ e ( Berlin’deki diğer göllere nazaran daha küçük olan, etrafı yeşilliklerle çevrili bu göl, dinlenmek için gelinebilecek sakin yerlerden biridir. Yaklaşık 2,5 hektarlık bir alanı kaplayan gölün oluşumu Buzul Çağı’na uzanmaktadır. Gölün kuzeydoğusunda ise İkinci Dünya Savaşı’na dair moloz ve savaş kalıntıları görülebilmektedir. Her ne kadar tabiat koruma alanı olsa da gölün bazı kısımlarında yüzmeye müsaade edilmektedir ve özellikle çok açık bir şekilde yüzmekten hoşlanan ziyaretçiler için bu gölü tavsiye edebiliriz. Ördeklerin bolca bulunduğu gölde çıplak yüzmek ve güneşlenmek yaygın olduğundan, bu konuda hassas olan ziyaretçiler için Teufelssee’nin çok da uygun olmayacağını belirtmemiz gerekiyor. ) gideceğiz ( 14.40 ). Bahçeyi gezdikten sonra arabayla Kurfürstendamm Caddesi‘ ne ( Halk arasında Ku’Damm olarak bilinen Kurfürstendamm, Unter den Linden ile birlikte Berlin’in en seçkin caddelerinden biri. Daha çok alışveriş için tercih edilen caddede, çok sayıda restoran ve cafe de bulunmaktadır. Almanya’nın Champs-Élysées’e veya New York’un Beşinci Caddesine cevabı olan Kurfürstendamm, şehrin en iyi moda butiklerinden bazılarına ve uluslararası markalara ev sahipliği yapan şehrin en ünlü caddelerinden biridir. Unter den Linden ile birlikte Kurfürstendamm, Berlin’in en ünlü bulvarlarından biridir. Kaiser Wilhelm Memorial Kilisesi’nde başlar ve batıda Halensee adlı yerleşim bölgesine kadar 3 km uzanır. Kurfürstendamm, başlangıçta on altıncı yüzyılda inşa edilen Grunewald’da bir av köşküne giden bir yolmuş. 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında şehrin en övülen caddelerinden biri haline getirilmiş. Aynı zamanda ilk tiyatroların, kafelerin, kabarelerin ve gece kulüplerinin inşasına eşlik eden entelektüeller ve sanatçılar için bir merkez haline gelmiş. Günümüzde hem yerel halkın hem de turistlerin popüler gezi duraklarından biri. ) gideceğiz ( 16.20 ). Caddeyi gezdikten sonra yürüyerek Tiegertan‘ a ( Berlin şehrindeki en güzel ve geniş yeşil alan olan Tiergarten, önceleri av sahası olarak kullanılırken daha sonra halka açılmıştır. II. Dünya Savaşı sırasında etkilenmesiyle buradaki canlı çeşitliliği de büyük oranda azalmıştır. Park alanı içinde 200 hektarlık bir hayvanat bahçesinin yanı sıra anıtlar, köprüler, Zafer Sütunu, Federal Başkanlık Ofisi, Dünya Kültürler Evi ve İngiliz Bahçesi gibi birçok önemli turistik yer de ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir. Almanya’daki en büyük park olma özelliğini de hâlâ elinde bulunduran park yenilenerek tekrar kazandırılmıştır. Burada paten kayanları, bisiklet sürenleri, çimlere uzanıp güneşin tadını çıkartanları ve yediden yetmişe herkesin şehirden uzaklaşıp kendini doğanın kucağına attığı, adeta şehrin akciğeri diye nitelendirilen bir alandır. Eski zamanlarda gaz fenerleriyle aydınlatılan Berlin sokaklarından esinlenerek, Berlin ve çevre şehirlerden gelen yaklaşık 100 adet gaz fenerinden oluşan bir açık hava müzesi kurulmuştur. Gece olduğunda fenerlerin açılmasıyla birlikte parkın yolları yumuşak sarı ışıklarla aydınlanmaktadır. Bu görüntüye tanık olmak ve atmosferi doyasıya hissetmek için Tiergarten’e uğrayabilirsiniz. ) gideceğiz ( 17.10 ). Bahçeyi gezerken içerisinde bulunan Berlin Zafer Sütunu‘ na ( Şehrin en çok fotoğraflanan yerlerinden biri olan Zafer Sütunu, 1864 Danimarka-Prusya Savaşı’nda Danimarka’nın yenilgisinden sonra yapılmış. Bu sütunun 51 metre yüksekliğinde bir de gözlem yeri bulunuyor. Cüzi bir ücret ödeyerek buraya da çıkabiliyorsunuz. Tabii 285 basamaktan oluşan spiral merdivenleri çıkmanız gerekiyor. Bu izleme yerinden en iyi görebileceğiniz yer ise yemyeşil Tiergarten oluyor. 35 ton ağırlığındaki sütunun üzerindeki 8.3 metrelik Victoria Heykeli, Avusturya ve Fransa zaferlerinden sonra eklenmiş. ) gideceğiz ( 17.30 ). Sütunu gördükten sonra yürüyerek Sony Center‘ a ( Adından da anlaşılacağı üzere Sony sponsorluğunda 2000 yılında yapılmıştır. Helmuth Jahn imzalı ve taşarımıyla göz kamaştıran merkez, toplamda 8 binadan oluşmaktadır. Işıltılı olan Center’ da çok sayıda, mağaza, restorant, sinime salonu, kiralık lüks suitler, sanat ve film müzeleri, otel odaları ve tiyatro yer almaktadır. Hatta çocukların favorisi ola “Legoland” de bulunmaktadır. ) gideceğiz ( 18.20 ). Burayı gezdikten sonra yürüyerek Unter den Linden‘ e ( Berlin’in en eski ve en görkemli bulvarı, Musuem Adası’ndan Brandenburg Kapısı’na kadar doğudan batıya doğru uzanıyor. Rota, Berlin kadar eskidir ve Unter den Linden’e adını veren ıhlamur ağaçları 1647’de dikilmiştir. Ancak bulvar, bugünkü ihtişamını ancak 18. yüzyılda, Büyük Frederick döneminde almıştır. Almanca’da “ıhlamur ağaçlarının altı” anlamına gelen Unter den Linden, Kurfürstendamm ile birlikte Berlin’in ana bulvarlarından biridir. Berlin’deki en güzel binalardan bazılarına ev sahipliği yapmaktadır. Uzun cadde, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra başkent bölünene kadar Berlin’in ana arterlerinden biriydi. 1945’ten sonra Unter den Linden’in iki yanında bulunan binaların çoğu hava saldırıları nedeniyle yıkıldı. Kalan binalar, Berlin Duvarı inşa edildikten sonra Doğu Almanya’daydı. Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ardından Almanya yeniden birleştiğinde, Unter den Linden, Berlin’deki önemli konumunu geri aldı ve bir kez daha başkentin gözde caddelerinden biri olarak kabul edildi. Brandenburg Kapısı’ndan Schlossbrücke’ye (Kale Köprüsü) kadar uzanan 1,5 kilometrelik cadde, şehrin en önemli binalarından bazılarıyla çevrilidir. ) gideceğiz ( 19.50 ). Bulvarı gezdikten sonra arabayla Hackesche Höfe‘ e ( Mitte semtinde sekiz avludan oluşan bir ağ olan Hackesche Höfe, eski ile yeninin, doğu ile batının kozmopolit bir karışımına sahip olmasıyla ilgi görmektedir. Tarihi binalar, çeşitli kafe ve restoranların yanı sıra mücevherden hediyelik eşyaya kadar her şeyin satıldığı butiklere ev sahipliği yapmaktadır. Ayrıca birkaç gece kulübünü de yine bu avlularda bulabilirsiniz. Hackesche Höfe, Berlin’in en popüler cazibe merkezlerinden biri. Yeniden birleşmeden bu yana, hem sahne meraklıları hem de turistler için ana buluşma noktalarından biri olan bu kompleks, ayrıca şehirdeki en iyi Instagram spotlarından biri. Kompleks, Mitte’deki Spandauer Vorstadt’ın tarihi Scheunenviertel bölgesinde yer almaktadır. Bunlar, Almanya’daki en büyük tek avlulu komplekstir ve 1972’den beri koruma altına alınmış binalardır. ) gideceğiz ( 20.40 ). Meydanı gezdikten sonra otelimize gideceğiz.
Eğer Müzeleri de görmek isterseniz 3 -4 gün daha Berlin’ de kalabilirsiniz